Çiftçiye Saygı
Kategori: Dünya Çiftçiler Günü |
Yorumlar Kapalı 29 Şubat 2008
|
Tahıl deyince aklımıza buÄŸday, arpa, çavdar, mısır, yulaf gibi taneli bitkiler gelir. Tüm bu tahılların içinde en çok ekilen buÄŸdaydır. BuÄŸday tariÂhin en eski çaÄŸlarından beri insanların baÅŸlıca besin kaynağı olmuÅŸtur. Soframızdan hiç eksik etmediÄŸimiz, her öğün yediÄŸimiz ekmek buÄŸdaydan yapılmaktadır. BuÄŸday, ekmek haline gelinceye kadar çeÅŸitli iÅŸlemlerden geçer.
Küçük buğday tanesi, toprağa ekilişinden ekmek haline gelinceye dek basından geçen öyküsünü şöyle anlatıyor
«Ben küçücük bir buÄŸday tanesi idim. Ali Dayı sonbahar mevsiminde yaÄŸmurlar baÅŸlayınca tarlasını sürdü. GübreliÄŸinde biriktirdiÄŸi gübreyi toprağına vererek tarlasının verim gücünü artırdı. Daha sonra traktörlerle tarlasını sürdü. Tarlası sürülünce toprağı kabardı. Alttaki toprak üste, üsteki toprak da alta gelerek karıştı. Sürdüğü tarlasına tohumluk için ayırdığı beni ve öteki arkadaÅŸlarımı ekti. Üstümüzden tırmıkla geçerek bizi iyice topraÄŸa karıştırdı. Daha sonra da sürgü ile bastırdı. Ben ve arkadaÅŸlarım tüm kış süresince toprağın altında kaldık. YaÄŸmur, kar gibi yağışlarla sulandık, ilkbahar mevsimi gelince havalar ısınmaya baÅŸladı. Biz de bir canlanma oldu. Sıcağın ve suyun etkisi ile filizlendik. YeÅŸil yeÅŸil toprağın üzerine çıktık. Tüm tarla yeÅŸil bir halıya benzedi. Gelip geçenler bize büyük bir hayranlıkla bakıyorÂdu. Gün geçtikçe, biz daha da büyüdük. İlkbaharın son günlerine doÄŸru baÅŸaklandık. BaÅŸaklarımızda yeÅŸil yeÅŸil buÄŸday tanecikleri oluÅŸtu. BaÅŸağımızda bulunan taneler her gün biraz daha büyüdü. Yaz mevsimi gelinÂce de olgunlaÅŸtı. Tanelerimiz daha da irileÅŸti. YemyeÅŸil olan baÅŸaklarımız, sapsarı oldu. Bu kez san bir halıyı andırıyorduk. Hele rüzgar esince saÄŸa sola doÄŸru hareket ederek dans ediyorduk. Tanelerimiz iyice olgunlaşınca Ali Dayı ve iki çocuÄŸu oraklarla yanımıza geldi. Saplarımızı köklerimizden ayırarak bizi biçti. Biçildikten sonra demet haline getirildik, harman yerine geldik. Harman yerinde, toprağın üzerine yayıldık. Üzerimizden geçen döven, bizi iyice ezdi. Tanelerimizi, baÅŸaklarımızdan ayrıldı. Daha sonra tahta küreklerle rüzgara karşı savrulduk. Saplarımızdan iyice ayrılmak için ince bir tel örgüden meydana gelen elekten geçirildik. Çuvallara doldurulduk deÄŸirmene getirildik. DeÄŸirmende bizden baÅŸka tahıllar da vardı. DeÄŸirmenin içi un elde etmeye yarayan araç ve makinelerle dolu idi. Rüzgarla dönen deÄŸirmen taÅŸlarının arasında iyice ezilerek un haline geldik. Tekrar çuvallara doldurulduk. Ekmek yapılıp piÅŸirilen ve satılan fırınlara geldik.
Fırında çalışan işçiler bizim bir bölümümüzü aldılar. Elekten geçirerek kepeği aramızdan ayırdılar. Sonra su ile yoğrulduk, hamur olduk. Fırınlara girdik, piştik, kızardık. Fırın vitrinlerine konduk, bakkallara dağıtıldık. Sofraya geldik.»
Buğdayın ekilişinden sofraya gelinceye kadar süren serüven burada bitiyor. Bu süre içinde en çok emek veren, alın teri döken çiftçidir. Yalnız ekmek değil, soframızdaki meyvede, sebzede, çorbada, yemekte çiftçimizin emeği, alın teri vardır. Bu nedenle çiftçilerimize ne kadar saygı göstersek, azdır.